Göklerin ve yerin yegane padişahı Zeus, binlerce yıl süren egemenliğinde her şeyin kusursuz bir uyum içinde olduğunu düşünürken, bir sabah alnında beliren sıradan bir kırışıklık, onun dünya üzerindeki egemenliğine büyük bir darbe indirir. Bu küçük ama etkili işaret, Zeus’u derin bir paranoyanın kucağına bırakır ve her yerde yaklaşan bir çöküşün sinyallerini görmeye başlar. Aynı zamanda, Zeus’un en güvenilir kardeşi Hades, ölüler dünyasındaki yönetimini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve bu durum ölüler diyarında huzursuzluğun artmasına neden olmuştur. Hades’in yaşadığı bu güç kaybı, Zeus’un paranoyasını daha da körüklerken, tanrıların kraliçesi Hera, hem dünyayı hem de Zeus’u kontrol altına almak için çeşitli stratejiler geliştirir. Zeus’un artan paranoyası, hem tanrıların hem de kendi krallığının dengesini tehdit etmeye başlayınca, Hera’nın müdahale etmesi kaçınılmaz hale gelir. Zeus’un derinleşen paranoyası, yalnızca kendi ruhunu değil, tanrılar arasındaki dengeyi de tehdit ederken, isyankar oğlu Dionisos, babasının zayıflığından yararlanmak amacıyla harekete geçer ve taht savaşında rol oynamaya karar verir. Tanrıların bu iç çatışması, denizler ve depremler tanrısı Poseidon’un devasa yatında bir sonraki eğlencesini planlamakla meşgul olduğu bir dönemde daha da karmaşık hale gelir. Poseidon, ölümlülerin refahını umursamazken, bazı ölümlüler bu ilahi savaşın farkına varır. Rid, Orfe, Kaneus ve Ari adlı ölümlüler, Zeus’a karşı verilen mücadelede kozmik bir bağa sahip olabilir ve tanrıları alaşağı edebilecek güçlere sahip olabilirler.